Fil Yorgunluğu

iş bu sözleşme ile potansiyelinizin kısıtlı olmasına bakmaksızın yazma,çizme hususundaki ısrarlarınızı görüp, bunu nüktedanlığın sınırlarına vurarak hem acıma hem saygıyla karşılayıp-yedim ama beğenmedim- akabinde gösterrmiş olduğunuz çabalardan ötürü ve/veya ornitorenklerin evcilleştirilmesi hususundaki çabalarınıza istinaden, yetkin bir mühendis olma yolundaki çablarınızı hoşgörüyor ama yazmanın çizmenin size bir arpa boyu kadar yarar sağlamayacağı TC 1545 sayılı kanun hükmünde kararnamesiyle belirlenmiş olup, gereğinin yine şahsın kendi tarafından yapılması uygun görülmüştür.

İmza
Devletlü Padişahım Çok Yaşa Kayı Boyu

Paraf
Bat dünya bat. Şarkısı kaldı yarıda, aklı kaldı karıda. Sebep olanın ocağı batsın.

İhsan bir iyi insan, mazhar olan yerle yeksan!

30 Ekim 2011 Pazar

...Selam Ayşe! Nasılsın? Beni sorma. Keza çok majör bi değişiklik yok hayatımda. Geçmişe ait ne kadar temcit pilavı varsa şapır şupur yarabbi şükür diyerek hepsini tüketiyorum. En azından tüketmeye çalışıyorum. Ama bitmiyorlar Ayşe! Bitmiyorlar! Bakma sen tüketiyorum dediğime. Aslında onlar beni tüketiyor. Acımaları da yok hem. Pirinç taneleri ağzımdan, burnumdan, kulaklarımdan girip kuşatıyorlar bedenimi, ah Ayşe! Kalbime giriyorlar. Hepsi kuru, kupkuru! Kalbime girip tüm kanı emiyorlar. Hapsediyorlar içine. Kiracı gibi değil hem de. Sahipleniyorlar. Mıh çakıp parazit gibi emiyorlar. İliğim kemiğim kurudu. Gözümde fer, ciğerlerimde nefes kalmadı. Kalbim dedim ya, aslında ciğerim paralanıyor. Pirinç tanelerinin tamamı ciğerimde. Öyle dolu ki ciğerlerim öksüremiyorum. Öksürünce ağzımdan kıp kırmızı kuşlar dökülüyor. Sanki kozalarından çıkmışcasına yırtıp atıyorlar pirinç kabuklarını. Kızamıyorum da. Bilirsin ne kadar severim kuşları! Ne de güzeldirler! Hele bi' de kırmızıysalar. Kırmızı olsunlar Ayşe. N'olur kırmızı olsunlar! O zaman iyi hissediyorum kendimi. İşe yarıyormuş gibi. Kozalarını ihtiva eden ciğerlerim tükenmiyor da onlara can veriyor gibi hissediyorum. Benim parçammışlar sanki. Baba olamadım ama anne gibi hissettim az biraz Ayşe. Garip değil mi bu biraz? Neyse aslında bir soru değildi bu. Öyle işte sesli düşünüyorum. Neyse ne diyordum?! Kuşlar ve Kırmızılar! Ne de güzeller! Kim bilir benim tükenişim onların kurtuluşu olur. Kurtuluş değil de ne bileyim? Ön ayak olurum onlara. Üzerimdeki kir pas, ciğerlerimdeki kurşuni küf gider belki. Dedim ya bi' işe yararsa tükenişimi kabullenebilirim. Olur yani çok takmam kafaya. Er ya da geç olacaktı biraz erken oldu derim olur biter. Ah Ayşe! ne de güzeller kırmızılar içersinde. Kendilerini de biliyorlar hani . Köftehorlar ben burdayım der gibi salınıyorlar etrafta...


Yeni,yine,yeniden suskunsunuz Ayşe! Hep kendi kendime konuşuyorum. Deli miyim ben? En azından kafa sallayın, tepki verin bi' şekilde n'olur? Yanlışınız var deyiverin. Ama demessiniz biliyorum. Yanlışım yok! Bütün olmuş olanlar ve olacaklar üstüne hep bir öngörüm vardır. Genellikle haklı çıkarım da hani. Bunla övünmek; acıyorum kendime...

Oğlum iyi bir insan ol dediğinde annem. Peki demiştim, olur anne. Hep iyi olurum ki ben. Yeter ki sen iste. Oldum da! İyi insan ihsan oldum. Takıldım insanların peşine. Gölgelerinde gezindim hepsinin. Kaçtım köşelere, kuytularda dolandım. Ama sonra sıkıldım, sıkılmadım da istediklerim olmadı. Benim düşlediğim gibi olamadı. İyi insanların istedikleri olmazmış diye düşündüm. Bi' silkelen dedim mahlukat-ı beşer. Bi' kendine gel. Sonra hem iyi insan ihsan olup hem istediklerimi nasıl elde ederimi düşündüm. Gayette başarabilirdim bunu. Koskoca Ali Bey! İyi İnsan İhsan olmuş ben, nasıl olur da bu zamana kadar istediklerimi alamazdım hayattan. Devrik cümlelerimi düzeltmem gerekiyor dedim ve çıktım yola. Epeyi bi' yol gittim, ben gittim yol gitti. Yol gitti ben dere tepe düz de gittim gün geldi dağlara da tırmandım. Sonra elbette ki sıkıldım yine. Yürümekten sıkıldım. Sonra muhakeme aşaması vardı tabi ki. Dönüp arkama bakmam lazımdı. İyi insan İhsan, Ali Bey neler yapmıştı, istediklerini alabilmiş miydi? Döndüm!.. Döndüm ve gafletimi gördüm. İstediklerimin hepsi benimleydi, herkes, her şey! eskiden düşleyip sahip olamadığım her şey. Benim yanımda dizimin dibindelerdi. Dünyanın en mutlusu bendim...

Ta ki ellerine bakana kadar. Elleri dikenlerle kaplıydı, kan ağlıyorlardı, elleri evet Ayşe elleri kan ağlıyordu. Oluk oluk kanlar ayaklarımın dibinde ufak bir gölet oluşturmuştu. Ayaklarımı göremiyorumdum. İnsanların kanları ellerim değil ayaklarımdaydı. Daha neyin hesabını yapacaktım? Bir insan daha ne kadar kötü olabilir. Ne kadar can yakabilirdi? Yüzlerine bile bakamadım Ayşe. Bakamadım! Çıkardım ayakkabılarımı, önümde uzanan yola doğru fırlattım. Sırtımı döndüm ve yürüdüğüm onca yolu geri dönmeye karar verdim. Benim tekkem arkama bakmadan yürüdüğüm yoldu. Ve çilemi orda çekecektim; yalın ayak. Ve döndüm, her adımda bir pirinç tanesi attım ağzıma. Yolda durmadım, hep yürüdüm. Yürüdüm ve çilemi doldurdum. Doldurmaya çalıştım. Sonra başladığım yere geri döndüm. Bu sefer geri dönüp bakmadım. Bakmadım kanayan ellere, sesleri duymazlıktan geldim. Keza gelen sesler de benimdi, kanayan eller ayaklar da. Yani senin anlayacağın ben seçtim bu yolu! İşlediğim günahların kefaretini çektim, çekiyorum, çekeceğim de. Temcit pilavı da yenecek, çile hırkasını da giyeceğim. Göze aldım Ayşe! Göze aldım her şeyi! Yanıma gelen İyi insan İhsanların gözünün içine bakıyorum. Bana baksınlar, yüz çevirmesinler, aralarına dahil etsinler beni diye. Kimsenin beni gördüğü yok. Ben bakıyorum onlara, ben eriyorum, görsünler istiyorum kızıl kıpkızıl kuşlarımı, nasıl da güzel uçuyorlar, farkına varsınlar istiyorum, ben bitiyorum aşkla onlar için Ayşe! Onlar görmüyorlar bile beni. Gezgin bi' hayaletim silüetini arayan. Bi' tek sen varsın Ayşe. Sen varsın ve yoksun. Neden hem var hem yoksun Ayşe. Hep olsan ya!...

Özür dilerim Ayşe. Şikayet etmiyorum halimden. Bi' anlık boşluğuma geldi sadece. Bunlar benim günahlarım. Ceremesini de ben çekeceğim.

N'olurdu bi' kelam etsen be Ayşe!

mim

0 yorum:

Yorum Gönder

  © Blogger template Brownium by Ourblogtemplates.com 2009

Back to TOP