Fil Yorgunluğu

iş bu sözleşme ile potansiyelinizin kısıtlı olmasına bakmaksızın yazma,çizme hususundaki ısrarlarınızı görüp, bunu nüktedanlığın sınırlarına vurarak hem acıma hem saygıyla karşılayıp-yedim ama beğenmedim- akabinde gösterrmiş olduğunuz çabalardan ötürü ve/veya ornitorenklerin evcilleştirilmesi hususundaki çabalarınıza istinaden, yetkin bir mühendis olma yolundaki çablarınızı hoşgörüyor ama yazmanın çizmenin size bir arpa boyu kadar yarar sağlamayacağı TC 1545 sayılı kanun hükmünde kararnamesiyle belirlenmiş olup, gereğinin yine şahsın kendi tarafından yapılması uygun görülmüştür.

İmza
Devletlü Padişahım Çok Yaşa Kayı Boyu

Paraf
Bat dünya bat. Şarkısı kaldı yarıda, aklı kaldı karıda. Sebep olanın ocağı batsın.

Fabrika günlükleri vol ℮*п⅞+389765

9 Ekim 2011 Pazar

.…aslına bakarsanız Ayşe, tüm o sizin var olmadığınız zamanlarda ben de kendimi nadasa aldım. Ben de yokmuşum sanki, evet evet yokmuş gibi yaptım. Olmadım, söndüm, soluklaştım. Kovuk mu dersin kutu mu dersin artık ana rahmi mi bilmem, oraya döndüm! Madem Ayşe Hanım yok hayatımda ben de gideyim dedim. Gittim de! Ha iyi mi yaptım? O kısım biraz sürüncemede, tartışılır yani senin anlayacağın. Tartışmalıyız yani bence de? Tartışmamız gerektiğini yay gibi kalem gibi kaşınızın yukarı meyletmesinden anladım. Artık mazur görün, hayatımda ki tek kadın sizsiniz en nihayetinde. Her ne kadar aseksüel bir ilişkimiz olsa da, hormon bu, kolay dizginlenemiyor. Ne diyordum!!! Koskoca insanız değil mi en nihayetinde? Saç saça baş başa kavga edecek halimiz yok! Konuya dönelim-hiç uyarmıyorsunuz Ali Bey dallanıp budaklandınız unuttunuz yine beni diye- Siz yokken bi' farklı göründü dünya dediğim gibi. Hem ben soldum, hem dünya silikleşti. Çift taraflı oldu aslına bakarsanız, ben ondan adım bekledim, o benden. Baktım kimsenin adım atacağı yok, dedim ben geldiğim yere döneyim. Zaten o arada da dünya tamamen gözden kayboldu. Hani sis, pus da değil. Bildiğin boşluk vardı. Önce sorgulamadım. En nihayetinde nadasa almıştım kendimi, dünyayı sorgulayacak halim yoktu. Hem ben kimim ki? Nice feylesoflar denemeye çalıştı da beceremedi. Ama sonra boş durmaktan sıkıldım. Durmak çok sıkıcı Ayşe. Hele bir de günlerce hiç bir şey yapmadan durmak. Canım sıkılmasın diye ilacımın ismini tekrar ettim hep. 2887500e gelince ondan da sıkıldım. Zaten çok da anlamsızdı. Boşlukta insanın ilaca ihtiyacı yok ki. Sağa dön sola dön her şey aynı. Karanlık desen karanlık değil, isli puslu, aydınlık hiç değil. Çok sıkıldım, öyle böyle değil Ayşe! Sonra geriye döndüm doğduğum yıla, sene 19XX. Abim ölmeden 3 ay öncesine. Yeşil insanların arasında doğmuşum ben. Hepsi yemyeşilmiş, bildiğin yeşil yani. Köydeki herkes yeşilmiş. Zorlasan Yeni Türkü esprisi bile yaparsın da gerek yok. Hastanedekiler ise beyazmış, beyaz gelir geçer, yeşil kalır derler bizim orada. Yeşil sonra kahverengi olur, bağlanır toprağa. Dünyaya mıh çakmış gibi kilometrelerce derine iner yeşil insanların kökleri. Yeşilin kırmızıya dönmesi gerekir ki o topraktan kopabilesin. Kopup şehirleri eskitebilsin. Şehirler eskir sen küçülürsün, yaşın ilerler ruhun küçülür. Ters orantı bi' nevi! Misal; 16 yaşındaki abimin her iş çıkışı, oturduğumuz apartmanın önüne gelip pencereden anneme el sallayışını görebilmek için mahallenin genç kızları pencerelere çıkarmış, ablam anlatır. Sonra başlar salya sümük ağlamaya, annem der abinin ölümünden sonra 2 yıl o pencereye çıktı. 2 yıl boyunca oğlunu bekledi. Sen büyüdün, annem küçüldü, sen büyüdün, abin unutuldu. Bir gram ağlamadı, unutmadı da aynı zamanda. Hep biz ağladık, o hiç ağlamadı. Neyin diyeti diye belki sorgulamıştır; Tanrı ona seni verdi, abini aldı. Hep kaderciydik ki biz...

Ali Bey? Koptunuz yine uzaklaştınız konudan. Aa! pardon Ayşe! Tepki vermeniz gayet hoş keza kendimi deli zannetmeye başlamıştım. Tek başına konuşmak çok sıkıcı-ki boşluktayken ben bunu da yaptım, başka bi' zaman anlatırım. Ali Bey ben zaten yokum! Yani somut bir şey yok ortada, sadece sohbet ediyoruz. Yokum gibi, varım gibi de. Sakın ben gittikten sonraki tercihiniz beni hayatınızdaki konumlandıramayışınızla alakalı olmasın. "Konumlandıramayışınız" diyerek beni o kadar yordunuz ki sizin hayatımda olmamanız gibi bir durum mevz-u bahis olamaz. "Konumlandıramayışınız" dediniz bak aklıma ne geldi. Mayış vardı eskiden, maaş almazdık mayış alırdık. Güzeldi o zamanlar. Mayış aldığımız zamanlar. Mayış demişken, ben küçükken domatese Mayış dermişim. Rahmetli Cemil amcam anlatır. Annemin ördüğü pembe şort ve kazakla ortalık dolaşırken ve elbette mayış yerken suları ağzımdan göbeğime damlarmış. Mahallenin genç kızlarının biricik sevgilisiymişim. Yani abimden sonra. Tabi o zamanlar bunun pek bi' ekmeğini yiyemedik. Çok pardon kabalaştım mı ben biraz sanki? Biraz öyle oldu Ali Bey! Çok özür dilerim Ayşe! Özünde naif, nazik, edep erkan bilen bi adamımdır. N'olduysa artık boşluktan çıktıktan sonra bi' cürretkarlaştım. Tekrar özür dilerim. Olur öyle Ali Bey. Lütfen devam edin. Ne diyordum. Mayış işte domates hayatımda önemli bi' yer oluşturur. Bu kadar çok anlatacak bi' şey yok domatesle ilgili. Ama konumlandırma meselesine gelirsek, siz hep vardınız-bi kayboldunuz, onu saymıyorum- yani malum. Sizi ben yarattım, büyüttüm, besledim, allayıp, pulladım ve karşıma çıkardım. Size ben hayran oldum, size ben üzüldüm. Hep ben vardı sizle ilgili. Tanrı siz, insan bendim. Ki insanım hatırı sayılır bi' süredir. Adaklar sundum size, hediyeler aldım, kurbanlar verdim. Mumlar yaktım, ilahiler dizdim. Bütün bunları yapmışken, bana, ben aslında yokum demeniz biraz ironik oldu. Bırakın da olup olmadığınıza ben karar vereyim. Biraz sert bi' cevap oldu ama durum bundan ibaret. Hem siz neden bu soruyu sorup benim ilgimi dağıtıyorsunuz. Boşluk ve maceralarımdan bahsediyordum. Lütfen yapmayın kuzum böyle. Biliyosunuz gel-git akıllıyımdır ben biraz. Velhasıl-ı kelam boşlukta çocukluğumu ve abimi düşünürken ki çok olmaz, yani abim çok aklıma gelmez benim. Tanımadım ben onu, 3aylıkken hoşça kal demiş anneme. Belki de dememiş bilemem. Tanıyamadım yani, bi’ birkaç sene geçirseydik bari az çok bi’ fikrim olurdu. Bizimkiler ne anlatırsa o. Yok abin şöyleydi, abin böyleydi. Bi’ de ağlıyorlar anlattıklarında-annem hariç-, salya sümük, iğrenç bi’ şey anlatamam. Abin senin gibiydi, uzun boylu, yakışıklı, nazikti. Mahallenin ablalarına, teyzelerine yardım edermiş hep. Pazar torbalarını abim taşırmış. Ha bi’ de çok gülermiş. Hep gülermiş, somurtmazmış. Büyük abimle sürekli kavga edermiş hep, dövermiş abim bunu. İnatçıymış da çok. İnatçılığımı da benzetirler. Ben bildiğim ne varsa arkasında dururum dedikçe, onlar al bak aynı abisi derler. Sinirimi bozar. Kaşım gözüm de ona benzermiş, o daha kumralmış sadece. Belki biraz daha kısa ama daha yakışıklıymış. Belki ablam beni kızdırmak için böyle diyordur. Çok umursadığım söylenemez. Neyse boşluktayken abimi düşündüm, klişeler beni de boğdu, ya olsaydı, ya yaşasaydı diye? Daha iyi mi olurdu yoksa herhangi bir şey değişmez miydi hayatımda? Cevaplanmayacak türden sorular ama insan işte boşlukta olunca bi’ meşgale arıyor kendine.

Bir de gün meselesi var. Misal boşlukta sen yokken hep pazardı. Belki saatleri sayamıyordum, takip edemiyordum ama her gün pazardı. Pazar sıkıcılığı, karamsarlığı vardı hep. Hoş diyeceksin Ali Bey siz tercih ettiniz boşluğu diye ama ne bileyim işte. Ben sevmem Pazarları Ayşe. Pazarlar tüketir insanları, ruhları küçültür, şehirleri eskitir, yeşil insanlar kırmızıya döner. Yarının sıkıntısından günü yaşayamazsın. Sevmem ben pazarları Ayşe, hiç hem de.…

0 yorum:

Yorum Gönder

  © Blogger template Brownium by Ourblogtemplates.com 2009

Back to TOP