Hayıflanmak...
17 Eylül 2010 Cuma
Bazı şeyleri çok geç keşfediyorum. Ve geçen tüm bu zaman zarfında yaptıklarım anlamsız geliyor, eksik, tamamlanmamış, yavan!
Gece-Günebakan-Kelimeler...
6 Temmuz 2010 Salı
Akşam şerifleriniz hayrolsun Ayşe. Görüşmeyeli bana olan sinirlerinizi Kardeşler Kasabının çırağı Çolak Memet'e aldırdığınızı duydum. Lütfen doğru olduğunu söyleyiniz kuzum. Çok şakacısınız Ali Bey. Şakacı olduğunuz kadar kırıcı da olabiliyorsunuz. Sizinle yaşamaya başladığımdan beri hayatımda çok fazla değişiklik olmadı. Eskisine kıyasla daha fazla üzülüyorum orası ayrı konu. Özür dilerim Ayşe. On kez, yüz kez, sonsuz özürlerimi kabul edin lütfen. Yaptıklarımın kefaretini ödeyebilecek bir özür yok ama kabul edin beni. Olduğum gibi, bundan sonra olacağım gibi...
Ali Bey! Biz sizle beraber hiç sabahlamadık. Güneşi gören cümleler ya da uyumayıp gözlerini dinlendiren kelimelerimiz olmadı hiç. Bugün günebakanlara eş olsun sohbetimiz olur mu? Olur Ayşe, emir telakki ederim. Göz yaşlarıma aldırmayın lütfen! Gözüme toz kaçtı hepsi bu. Ne eksik ne fazla. Kim demiş, gidilmeyen yollar, atılmayan adımlar için insanlar üzülürmüş. Turgut bile ağlamadı ben mi ağlıcam? Hem Eskişehir-Ankara yol ayrımı Turgut'u hep yormuştur değil mi?
Günah çıkardım, geviş getirdim!
4 Temmuz 2010 Pazar
I.
Son bi kaç yılın arşivini aradım taradım, kuytu köşelerde avuç avuç toz yuttum ama sizin haricinizde yükte hafif pahada ağır, elle tutulur gözle görülür kimseyle karşılaşamadım Ayşe. Sizce nedir sebebi? Muhtemelen bencilliğiniz Ali Bey. Varsa yoksa siz varsınız bu hayatta. Çevrenizdekilere nefes alma şansı bile tanımıyorsunuz. Bu kadar acımasız olmayın lütfen. Hem siz, siz Ayşe, siz neden soluk alabiliyorsunuz yanımda? Sizin ayrıcalığınız, farkınız nedir? Aslına bakarsanız siz kendinizi ön plana çıkarmak için bana laf çarpıyorsunuz. Asıl bencil sizsiniz. Tüm histerikliğinizle ilgi çekmek tek arzunuz.
Tüm bunlar ağzımdan dökülürken hepsinin aslında deli zırvasından öteye gidemeyeceğini biliyordum ama başka çarem yok. Gelincik tarafından beli kırılırken çaresizlikle dişlerini gelinciğin kalın postuna geçirmeye çalışan engerek gibiyim. Ne kadar zarar görsem de, kanım, kemiklerim sağa sola saçılsa, gelinciğin ağzının kenarından akan kanlarımı görsem de ısırıyorum. Benle beraber sen de geleceksin. Birlikte göçeceğiz!..
II.
Özür dilerim Ayşe. Kusuruma bakma lütfen. Hayat çok zor! Anlıyorsun beni değil mi? Anlamalısın, senden başka kimsecikler yok! Ve yine bilirsin ki yalnızlıktan nefret ederim! Kabul edilmedi Ali Bey. Bu sefer affetmeyeceğim sizi. Neden? Aslında kötü bi’ insan olmadığımı sen de biliyorsun. Tüm yabaniliğim yalnızlığımdan. Birincisi ben varım Ali Bey. Yalnız olduğunuzu söyleyerek bana hakaret ediyorsunuz. İkincisi zor durumda kalınca ne kadar çirkefleştiğinize ilk kez şahit olmuyorum. Ve bu kez affetmiyorum. İkinci kez neden diye sormayacağım Ayşe. Biliyorum ki haklısınız. Ve yine biliyorum ki yine böyle bir öfke nöbetinde gitmişti, bitmişti her şey. Neyse! Ben turnalarıma döneyim. Fena sayılmaz değil mi Ayşe? Yani 7 göbekten paşa dedem Japon değildi ama origami en nihayetinde atom fiziği de değil. Odanın tamamını bunlarla kaplasam? Tavandan süzülse, ipe dizili, boncuk misali. Rüzgâr estikçe uçuverseler, salınsalar sağlı sollu? Güzel olmaz mı? olur bence! Sizin için de bi’ turna yapsam affeder misiniz beni?
Cevap bile vermedi. Ama monalisa gülüşü çok da belirgin olmasa bile süzülüyordu suratından. Yine kandırmıştım onu. Kötü bi’ şey bu yaptığım. Ama yapmam gerektiğini biliyorum. Yalnız yapamam, elimden gelmez. Hiç yapamadım ki şimdi yapayım. Olmaz, olduramam!
AA presents 2!
1 Mayıs 2010 Cumartesi
Hayatında olmasını istediğin kişinin kocaman dünyasında sana ait zerrelere göz gezdirirken, aslında o zerrelerin sen olmadığını anlamak. Bunu anlarken günlük hayatta karşılaştığın hemen hemen herkeste ona ait kırıntıları bulup, gün sonunda boya yapılması gereken duvarında toparlayıp bir kolaja bakakalmak... İşte Ayşe bu gerçekten üzücü. Üzücü olan sizin yaşadıklarınızı gözünüzde büyütmeniz olmasın Ali Bey. Olabilir Ayşe, her şey mümkün! Mümkün olmayanları konuşmak istemiyorum, yeterince üzülüyorum zaten. Yine yeni yeniden kaçıyorsunuz Ali Bey. Paşa gönlünüz bilir! Yolun sonunda sizden arta kalanları toplamak çok zor olacak. Best regards...
Read more...
2,5 yıl bilmem kaç ay bilmem kaç gün, dakika, saniye...
7 Mart 2010 Pazar
Kapat-aç, bekle 1 2 3, Kapat-aç, bekle 1 2 3, Kapat-aç…
Gözlerim yanıyor. Ne uykusuzum, ne de yorgun-ruhum? Sadece gözlerim yanıyor. Kapat-aç, bekle 1 2 3. Alev alev, yanıyorlar. Kapat-aç, bekle 1 2 3. İnsanlar Ecevit’e benzetiyorlar sanırım. Acıyarak bakıyorlar. Bi’ kısmı seviyor, kimi nefret ediyor? Hatırı sayılır bi’ kısım ise nötr! Gerçi hepsi unutmuştur Kara Oğlan’ı. Ben hariç. Çocukluğum baba omzunda Sultanahmet Meydanı Mitingleriyle geçti. Beşikten Sosyal Demokrat olan bir insanın pragmatik sevdalar uğruna taban tabana değişebileceğini sanması, ne kadar acınası bi’ yanılgıdır?
Gözlerim yanıyor. Metro kalabalık, koşuşturan insanların mermer üzerinde bıraktıkları ayakkabı izleri sinir bozucu. Gözlerim yanıyor, kapat-aç, bekle 1 2 3. Tak tuk tak tuk, giymeseniz olmazdı değil mi şunları? Topuklu giyince boyunuz uzamıyor ya da daha güzel gözükmüyorsunuz gözüme. Tüm bu çırpınışlar, hepsi çaresizlikten. Kimse memnun değil kendinden? Başkalaşım zaruri. Apartman kapısı aralandığında başlıyor. Merhaba! Artık ne ben benim, ne de siz eski sizsiniz. Ben hep Ali olmak istedim. İzin verirseniz uzun bir süre Ali olmak istiyorum. Yine izniniz olursa size de Ayşe diye hitap etmek istiyorum. Mümkün müdür? Siz Ayşe, topuklularınız ve tek parça mürekkep siyahı elbisenizle artık bambaşka bir insansınız. İnsanlar sizden çekiniyor, yanınıza yaklaşamıyor bazen. Hâlbuki evde ne kadar da şirin ve bir o kadar uyumlusunuz. Tuvalete gidip kaka yaptığınız bile oluyor değil mi bazen? Ara sıra ama! Öyle çok fazla kaka yapan kadınlar hoş görülmez toplum tarafından. Siz aldırmayın onlara Ayşe. Çoğu zaman saçmalar onlar. Yani aldırmamak lazım, en azından kulak asmayı bazı bazı tedavülden kaldırın. Sizin iyiliğiniz için . Ben üzerime düşen vatandaşlık görevimi yapıyorum, gerisi size kalmış. Bu arada topuklular olmasa bile mürekkep siyahı tek parça elbise tüm hatlarınızı ortaya çıkarmış. Ne kadar güzel olmuşsunuz, tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim. Yalnız topuklulara dikkat lütfen! Varis yapar maazallah!
Gözlerim yanıyor. Ben kırptıkça insanlar içine içine bakıyor. Hayır bakmaları çok önemli değil benim için. Ama acımaları yok mu? Midem bulanıyor, pencereyi açıp kusabilir miyim izninizle? Teşekkürler, bugün güzel olduğunuz kadar çok anlayışlı ve naziksiniz de Ayşe. Oğlum olsa sizi alırdım yeminlen.
Gözlerim yanıyor. Kapıyorum-açıyorum, bekliyorum sonra 1 2 3. Kulaklıklarımı yeni değiştirdim ya istediğim kadar açabilir mp3çaların sesini. İyi de Ali Bey, siz rahatsız olursunuz ki yüksek sesli müzik dinlemekten. Biraz gereksiz bi’ iş yapmışsınız sanırım. Hayır, paranıza yazık olmuş. Ayşe Hanım lütfen! Haddinizi aşıyorsun, hatırlatmak isterim ki beni neyin rahatsız edip etmeyeceğini size soracak değilim. Güzel olmanız, limitleri aşabileceğiniz anlamına gelmez. Ayrıca belirtmek isterim ki o elbisenin altına siyah babetler çok daha hoş olabilirdi. Yazık olmuş. Konuyu saptırıyorsunuz Ali Bey. Herşeyi bilmeniz gerekmez Ayşe. Biraz görmezden gelseniz olmaz mı?
Yanıyorlar, için için. Metro denizin üstünde gitmekten sıkıldı sanırım, dalışa geçti. Pencereleri kapatmak lazım, yüzemem ben. Hem İzmir körfezi pistir. Doğru dürüst göremez insan derinleri. Biraz gereksiz bi’ iş yapmıyor musunuz? Ali Bey lütfen, müdahale etmeyin. Bu kadar da tutarsız davranmaz ki insan? Az önce bana akıl vermeyin diyordunuz şimdi metrocubaşının işine karışıyorsunuz. Yakışmıyor! Siz de haklısınız Ayşe. Başıma ne geliyorsa bundan geliyor zaten.
Siz de Selim’le Turgut’u özlemiyor musunuz? Ben çok özlüyorum. Sırf onları özlediğimden her biri için günde 8 kez metroya biniyorum. Bornova-Üçyol arası kabaca 20 dakika dersek toplam 320 dakikamı metroda geçiriyorum. Her 3 saniyede gözlerimi kırptığımı düşünürsek sırf Selim ve Turgut için 106 kez göz kırpıyorum. 2 artık saniye de cabası. Yani kabaca 107 kez. İnanın başkası için olsa kılımı kıpırdatmam. Sırf onların o güzel hatırına. O güzel siyah elbiseleriniz altına siyah babetlerinizi giyseniz bile sizin için yapmazdım bunu. Ama Selim ve Turgut farklı. En son Eskişehir’de görmüştüm. Beraber Ankara’ya gidiyorduk. Eskişehir’de sıkıldı atladı Posta Trenine. Giderayak biraz kızdı bana “Selim seni görse burun kıvırırdı tüm bu yaptıklarına” dedi ve gitti. Kılımı kıpırdatamadım Ayşe. Siz olsaydınız ne yapardınız? Ben siz değilim Ali Bey. Olsaydınız diyorum zaten Ayşe. Siz olsaydınız gitmez miydin? Peki tamam hemen kızmayın. Giderdim Ali Bey! Giderdim. Giderdiniz biliyorum Ayşe. Giderdiniz. Siz olsaydınız giderdiniz. AŞTİ de inerdiniz. Yarım saat gelmesini beklerdiniz. Hep geç kalırdı. Siz homurdanırdınız her zaman ki gibi. Hâlbuki erken gelen sizdiniz hep. Ama homurdanırdınız. Hep homurdanırsınız ki!
O gelirdi siz susardınız! Gelişini izlerdiniz, az biraz huzur dolardı içiniz. Tek parça mürekkep siyahı içersinde çok güzel gözükürdü gözünüze. Sırf size değil tüm AŞTİ hayran dolu bakışlar atardı. Kızardınız, kızmalıydınız da? Kıskançlık değildi sizin ki? Farklı adlandırılması gerekirdi.
Sizin aksinize o babet giymeyi severdi. Olsun siz de seversiniz zamanla. Hele bir deneyin belki sizin de hoşunuza gider.
Yavaşça ayağa kalkardınız, gözlerinizi ovuşturarak üçe kadar sayardınız ve tekrar ovuştururdunuz. Uykudan yeni uyanmış gibi kırpardınız gözlerinizi. Elinizden düşmeyen “Tutunamayanlar”ı çantanıza koyardınız. Çok sıcak olmayan ama sizi mutlu edecek kadar sıcak bir karşılama beklerdiniz. “Merhaba, çok bekledin mi, yolculuk nasıldı?” 5 kelime için birçok şeyden vazgeçebilirdiniz. Sizde o ışığı görüyorum. Yapabilecek dirayettesiniz. Giderdiniz Ankara’ya, “Bazı şeyler için geç değil dimi?” derdiniz.” Sigara içme ama” ya da “İç ama fazla içme”. Her zaman uyumlu bir insan olmuşsunuzdur değil mi? En azından uyumlu olmayı denediniz bir süre. Giderdiniz Ayşe, Ankara’ya siz olsanız giderdiniz. Her şey bittiğinde kulaklığınızı çıkartıp çantanıza koyardınız. Kulaklığı çıkartmadan önce mp3çaları kapatmayı unutmayın ama. İnsanların ne dinlediğinizi duyup rahatsız olmasını istemezsiniz değil mi? Rahatsız olmazlardı ki Ali Bey. Aksine hoşlarına bile giderdi anlasalar. Ne yani sadece siz mi anlıyorsunuz müzikten. Hayır, canım onu kastetmedim. Yani şarkı sözlerini anlasalar eminim severlerdi. Ne dinliyorsunuz ki insanlar bu kadar sevsin Ayşe? Ankara’ya giderdim Ali Bey, Ankara’ya giderdim. Selim’le Turgut çatlayıp-patlasınlar. Ankara’ya giderdim. “Only love can bring the rain, that makes you yearn to the sky. only love can bring the rain, that falls like tears from on high” Ali Bey. Nedir bu Ayşe Hanım? Bu arada kulaklıkları keşke almasaydım. Ara sıra sizi dinlememezlik yapıyorsam lütfen affedin beni Ayşe. Yapıyorum öyle densizlikler. Çocukla çocuk olmayın siz. Ayrıca siz eski kafalısınızdır biraz, Pearl Jam daha bi’ güzel yorumlamamış mı sanki? Kurtulun bu önyargılarınızdan Ali Bey! Eddie Vadder diye diye nicesine vuruldum ki ben!
reign over me!
6 Mart 2010 Cumartesi
the nights we spend apart alone
i need to get back home to cool cool rain
i can't sleep and i lay and i think
the night is hot and black as ink
oh god, i need a drink of cool cool rain
can bring the rain
that falls like tears from on high
Read more...
Kutu:Parmak uçlarında uzanıyorum gökyüzüne ve hala üzerimde tozlar var!
20 Şubat 2010 Cumartesi
Read more...
If'tirin gidin lağn!
11 Şubat 2010 Perşembe
İstanbullu kadirşinas arkadaşlarım buyrun, biz iç çekip-torrentleriz merak etmeyin. (Takip ve türevleri)
Fabrika Günlükleri-3
16.01.2010/Cumartesi
"Don't leave me, I'm bleeding all over this linoleum floor. I'm still in disbelief. I'm drowning between the clear and blackening. From morning until night i'm losing sight of all the beautiful things. There's nothing here for me without you right here beside me. Why did you go, did you leave me here, leave me here to rot inside this empty place? I know that you are going far way. From morning until night I'm losing sight of all the beautiful things. A man sits naked in the middle of a room of a one bedroom apartment in new york city and no one knows he's there and no ones left to care wether or not the next drop comes out. And the blood would be warm and the blood would hug him just like she used to before she left him in this fucking mess where only one sentence repeats itself. And this is it, it says I will never love again. And on the fifth day he placed everything he owned in the centre of the room and he watched it burn as he recited all the beautiful words that had ever come out her mouth. And these are the same words that mock him now and tell him that she is not coming back that he is nothing not worth a fuck and only one sentence repeats itself. I will never love again. And for the first time in 25 years he cried rivers of black shitty oil that careered down his chest as the dam to his past broke, exploding, and its sinking all of his future now. And that was then and this is now as the animals reach their fever pitch and the windows implode in silence out of respect for the dying out of respect for the dead. I will never love again. And before he can say stop he's running down the street to the beat of his feet and past all the faces. Past all the places he's ever known, an past all the traces he's left of himself and into the sky and into the air past all the stars as he's calling out why. Over the ocean in search of the only love that will ever have. And I will never love again..."
...Şarkılara fazla anlam yüklüyor olabilirim, ya da bu beni ayakta tutuyor. Dönüp dolaşıp hayata dair sorgularım hep aynı kapıya çıkıyor.;
"Maksimize edilebilir mi mutluluk? En fazla ne kadar üzebilir ki hayat insanı?"
Kıyısından köşesinden teğet geçerek, ufak tefek de olsa bir fikrim var bu soruların karşılıkları ile alakalı. İlki için olmasa bile ikinci soru için 3 ay önce, çembere teğet geçmekten ziyade bodoslama ortasına daldım. Hayatta en değer verdiğim varlığın titreyen dudaklarının arasından süzülen kelimelerin sizde yarattığı etki ile içersinde bulunduğunuz halet-i ruhiye üst üste gelince, çokta mantıklı düşünemiyor insan. İçinde ne varsa, bilinçaltı neleri gizlediyse o zamana kadar birden patlatıveriyor. Gözleri oluk oluk kanıyor, ağlamadan ziyade tükeniyor insan. Ne kadar büyük, güçlü, kudretli olursanız olun, sağlam duramıyorsunuz ya da ben yeterince yetkin değilim. Ne kendiniz, ne de dünya için! Ömrümün en zor 1 saati idi. 1/227916, bakınca çok küçük, anlamsız! Desimaline koyayım diyorsun. Asıl çocuğu o desimal sana koyuyor!
İlk soru için ise herhangi bir yorum anlamsız kaçıyor, keza dediğim gibi mutluluktan ağladığım olmadı hiç. Ya ben fazlasıyla ruhsuzum ya da dünya yeterince tatmin edemiyor beni. Çok takmıyorum kafama, ama bazen hayıflanmıyor da değilim. İşte bu yüzdendir ki arada ulan keşke çiftçi olsaymışım demiyor değilim. Çay ek biç, 7 de yat, sabah ezanıyla kalk; üzüntüler ve sevinçler de bu çapta olurdu en azından-minimal. Ki bu nokta da aslında kendimle çeliştiğimin açık seçik göstergesidir. Çok da fifi!
Clann Zu-One Bedroom Apartment
Alihan Samedov-Son Nefes
Maybeshewill-He films the clouds
Hepsi tek beden, S,M,L,XL. Birini giyen diğerine de hallenir!
trying not to forget! which means...
Durmadan yürümek istiyorum ama bakmalıyım sürekli geriye. Ben giderken neler oldu bilmeliyim. Kulağım çınlarken aynı zamanda hakkımda konuşulanlarda fısıldanmalı. Hayatıma girmiş insanların bir ayağı çembere dahil iken diğeri dışarda olmalı. Bireyselliğin dibine vurup soyutlayamıyorum kendimi çevremden, sevdiklerim ve hatta sevmediğim insanlardan. Kaos'u o kadar seviyorum ki...
İki zıt unsuru en son ne zaman arzuladınız. İşte hayatım bunun üzerine şekillendirildi. Bizzat şahsım tarafından, bu yüzdendir aciziyetim!