Fil Yorgunluğu

iş bu sözleşme ile potansiyelinizin kısıtlı olmasına bakmaksızın yazma,çizme hususundaki ısrarlarınızı görüp, bunu nüktedanlığın sınırlarına vurarak hem acıma hem saygıyla karşılayıp-yedim ama beğenmedim- akabinde gösterrmiş olduğunuz çabalardan ötürü ve/veya ornitorenklerin evcilleştirilmesi hususundaki çabalarınıza istinaden, yetkin bir mühendis olma yolundaki çablarınızı hoşgörüyor ama yazmanın çizmenin size bir arpa boyu kadar yarar sağlamayacağı TC 1545 sayılı kanun hükmünde kararnamesiyle belirlenmiş olup, gereğinin yine şahsın kendi tarafından yapılması uygun görülmüştür.

İmza
Devletlü Padişahım Çok Yaşa Kayı Boyu

Paraf
Bat dünya bat. Şarkısı kaldı yarıda, aklı kaldı karıda. Sebep olanın ocağı batsın.

2,5 yıl bilmem kaç ay bilmem kaç gün, dakika, saniye...

7 Mart 2010 Pazar


Kapat-aç, bekle 1 2 3, Kapat-aç, bekle 1 2 3, Kapat-aç…



Gözlerim yanıyor. Ne uykusuzum, ne de yorgun-ruhum? Sadece gözlerim yanıyor. Kapat-aç, bekle 1 2 3. Alev alev, yanıyorlar. Kapat-aç, bekle 1 2 3. İnsanlar Ecevit’e benzetiyorlar sanırım. Acıyarak bakıyorlar. Bi’ kısmı seviyor, kimi nefret ediyor? Hatırı sayılır bi’ kısım ise nötr! Gerçi hepsi unutmuştur Kara Oğlan’ı. Ben hariç. Çocukluğum baba omzunda Sultanahmet Meydanı Mitingleriyle geçti. Beşikten Sosyal Demokrat olan bir insanın pragmatik sevdalar uğruna taban tabana değişebileceğini sanması, ne kadar acınası bi’ yanılgıdır?



Gözlerim yanıyor. Metro kalabalık, koşuşturan insanların mermer üzerinde bıraktıkları ayakkabı izleri sinir bozucu. Gözlerim yanıyor, kapat-aç, bekle 1 2 3. Tak tuk tak tuk, giymeseniz olmazdı değil mi şunları? Topuklu giyince boyunuz uzamıyor ya da daha güzel gözükmüyorsunuz gözüme. Tüm bu çırpınışlar, hepsi çaresizlikten. Kimse memnun değil kendinden? Başkalaşım zaruri. Apartman kapısı aralandığında başlıyor. Merhaba! Artık ne ben benim, ne de siz eski sizsiniz. Ben hep Ali olmak istedim. İzin verirseniz uzun bir süre Ali olmak istiyorum. Yine izniniz olursa size de Ayşe diye hitap etmek istiyorum. Mümkün müdür? Siz Ayşe, topuklularınız ve tek parça mürekkep siyahı elbisenizle artık bambaşka bir insansınız. İnsanlar sizden çekiniyor, yanınıza yaklaşamıyor bazen. Hâlbuki evde ne kadar da şirin ve bir o kadar uyumlusunuz. Tuvalete gidip kaka yaptığınız bile oluyor değil mi bazen? Ara sıra ama! Öyle çok fazla kaka yapan kadınlar hoş görülmez toplum tarafından. Siz aldırmayın onlara Ayşe. Çoğu zaman saçmalar onlar. Yani aldırmamak lazım, en azından kulak asmayı bazı bazı tedavülden kaldırın. Sizin iyiliğiniz için . Ben üzerime düşen vatandaşlık görevimi yapıyorum, gerisi size kalmış. Bu arada topuklular olmasa bile mürekkep siyahı tek parça elbise tüm hatlarınızı ortaya çıkarmış. Ne kadar güzel olmuşsunuz, tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim. Yalnız topuklulara dikkat lütfen! Varis yapar maazallah!



Gözlerim yanıyor. Ben kırptıkça insanlar içine içine bakıyor. Hayır bakmaları çok önemli değil benim için. Ama acımaları yok mu? Midem bulanıyor, pencereyi açıp kusabilir miyim izninizle? Teşekkürler, bugün güzel olduğunuz kadar çok anlayışlı ve naziksiniz de Ayşe. Oğlum olsa sizi alırdım yeminlen.



Gözlerim yanıyor. Kapıyorum-açıyorum, bekliyorum sonra 1 2 3. Kulaklıklarımı yeni değiştirdim ya istediğim kadar açabilir mp3çaların sesini. İyi de Ali Bey, siz rahatsız olursunuz ki yüksek sesli müzik dinlemekten. Biraz gereksiz bi’ iş yapmışsınız sanırım. Hayır, paranıza yazık olmuş. Ayşe Hanım lütfen! Haddinizi aşıyorsun, hatırlatmak isterim ki beni neyin rahatsız edip etmeyeceğini size soracak değilim. Güzel olmanız, limitleri aşabileceğiniz anlamına gelmez. Ayrıca belirtmek isterim ki o elbisenin altına siyah babetler çok daha hoş olabilirdi. Yazık olmuş. Konuyu saptırıyorsunuz Ali Bey. Herşeyi bilmeniz gerekmez Ayşe. Biraz görmezden gelseniz olmaz mı?



Yanıyorlar, için için. Metro denizin üstünde gitmekten sıkıldı sanırım, dalışa geçti. Pencereleri kapatmak lazım, yüzemem ben. Hem İzmir körfezi pistir. Doğru dürüst göremez insan derinleri. Biraz gereksiz bi’ iş yapmıyor musunuz? Ali Bey lütfen, müdahale etmeyin. Bu kadar da tutarsız davranmaz ki insan? Az önce bana akıl vermeyin diyordunuz şimdi metrocubaşının işine karışıyorsunuz. Yakışmıyor! Siz de haklısınız Ayşe. Başıma ne geliyorsa bundan geliyor zaten.



Siz de Selim’le Turgut’u özlemiyor musunuz? Ben çok özlüyorum. Sırf onları özlediğimden her biri için günde 8 kez metroya biniyorum. Bornova-Üçyol arası kabaca 20 dakika dersek toplam 320 dakikamı metroda geçiriyorum. Her 3 saniyede gözlerimi kırptığımı düşünürsek sırf Selim ve Turgut için 106 kez göz kırpıyorum. 2 artık saniye de cabası. Yani kabaca 107 kez. İnanın başkası için olsa kılımı kıpırdatmam. Sırf onların o güzel hatırına. O güzel siyah elbiseleriniz altına siyah babetlerinizi giyseniz bile sizin için yapmazdım bunu. Ama Selim ve Turgut farklı. En son Eskişehir’de görmüştüm. Beraber Ankara’ya gidiyorduk. Eskişehir’de sıkıldı atladı Posta Trenine. Giderayak biraz kızdı bana “Selim seni görse burun kıvırırdı tüm bu yaptıklarına” dedi ve gitti. Kılımı kıpırdatamadım Ayşe. Siz olsaydınız ne yapardınız? Ben siz değilim Ali Bey. Olsaydınız diyorum zaten Ayşe. Siz olsaydınız gitmez miydin? Peki tamam hemen kızmayın. Giderdim Ali Bey! Giderdim. Giderdiniz biliyorum Ayşe. Giderdiniz. Siz olsaydınız giderdiniz. AŞTİ de inerdiniz. Yarım saat gelmesini beklerdiniz. Hep geç kalırdı. Siz homurdanırdınız her zaman ki gibi. Hâlbuki erken gelen sizdiniz hep. Ama homurdanırdınız. Hep homurdanırsınız ki!



O gelirdi siz susardınız! Gelişini izlerdiniz, az biraz huzur dolardı içiniz. Tek parça mürekkep siyahı içersinde çok güzel gözükürdü gözünüze. Sırf size değil tüm AŞTİ hayran dolu bakışlar atardı. Kızardınız, kızmalıydınız da? Kıskançlık değildi sizin ki? Farklı adlandırılması gerekirdi.



Sizin aksinize o babet giymeyi severdi. Olsun siz de seversiniz zamanla. Hele bir deneyin belki sizin de hoşunuza gider.



Yavaşça ayağa kalkardınız, gözlerinizi ovuşturarak üçe kadar sayardınız ve tekrar ovuştururdunuz. Uykudan yeni uyanmış gibi kırpardınız gözlerinizi. Elinizden düşmeyen “Tutunamayanlar”ı çantanıza koyardınız. Çok sıcak olmayan ama sizi mutlu edecek kadar sıcak bir karşılama beklerdiniz. “Merhaba, çok bekledin mi, yolculuk nasıldı?” 5 kelime için birçok şeyden vazgeçebilirdiniz. Sizde o ışığı görüyorum. Yapabilecek dirayettesiniz. Giderdiniz Ankara’ya, “Bazı şeyler için geç değil dimi?” derdiniz.” Sigara içme ama” ya da “İç ama fazla içme”. Her zaman uyumlu bir insan olmuşsunuzdur değil mi? En azından uyumlu olmayı denediniz bir süre. Giderdiniz Ayşe, Ankara’ya siz olsanız giderdiniz. Her şey bittiğinde kulaklığınızı çıkartıp çantanıza koyardınız. Kulaklığı çıkartmadan önce mp3çaları kapatmayı unutmayın ama. İnsanların ne dinlediğinizi duyup rahatsız olmasını istemezsiniz değil mi? Rahatsız olmazlardı ki Ali Bey. Aksine hoşlarına bile giderdi anlasalar. Ne yani sadece siz mi anlıyorsunuz müzikten. Hayır, canım onu kastetmedim. Yani şarkı sözlerini anlasalar eminim severlerdi. Ne dinliyorsunuz ki insanlar bu kadar sevsin Ayşe? Ankara’ya giderdim Ali Bey, Ankara’ya giderdim. Selim’le Turgut çatlayıp-patlasınlar. Ankara’ya giderdim. Only love can bring the rain, that makes you yearn to the sky. only love can bring the rain, that falls like tears from on high Ali Bey. Nedir bu Ayşe Hanım? Bu arada kulaklıkları keşke almasaydım. Ara sıra sizi dinlememezlik yapıyorsam lütfen affedin beni Ayşe. Yapıyorum öyle densizlikler. Çocukla çocuk olmayın siz. Ayrıca siz eski kafalısınızdır biraz, Pearl Jam daha bi’ güzel yorumlamamış mı sanki? Kurtulun bu önyargılarınızdan Ali Bey! Eddie Vadder diye diye nicesine vuruldum ki ben!

0 yorum:

Yorum Gönder

  © Blogger template Brownium by Ourblogtemplates.com 2009

Back to TOP