Fil Yorgunluğu

iş bu sözleşme ile potansiyelinizin kısıtlı olmasına bakmaksızın yazma,çizme hususundaki ısrarlarınızı görüp, bunu nüktedanlığın sınırlarına vurarak hem acıma hem saygıyla karşılayıp-yedim ama beğenmedim- akabinde gösterrmiş olduğunuz çabalardan ötürü ve/veya ornitorenklerin evcilleştirilmesi hususundaki çabalarınıza istinaden, yetkin bir mühendis olma yolundaki çablarınızı hoşgörüyor ama yazmanın çizmenin size bir arpa boyu kadar yarar sağlamayacağı TC 1545 sayılı kanun hükmünde kararnamesiyle belirlenmiş olup, gereğinin yine şahsın kendi tarafından yapılması uygun görülmüştür.

İmza
Devletlü Padişahım Çok Yaşa Kayı Boyu

Paraf
Bat dünya bat. Şarkısı kaldı yarıda, aklı kaldı karıda. Sebep olanın ocağı batsın.

Beksiteyç!

28 Ocak 2009 Çarşamba




Etkisiz elemanları çıkarıyorum ki 2 kişiye tekabül etmekte. Geriye kalır 10 tane cevval. 10X2, 20 tane toza çamura bulanmış ayak aynı karede 5 katlı laylon topun peşinden koşturuyor. Pabuçların önü ya yırtık ya da siyah olan renkleri beyaza meyletmiş, fare kemirmiş sanki. Top fizik kurallarının ötesinde kafasına göre takılıyor; emprovize sanatla ilim irfanı harmanlıyor aklınca. Sortilere müdahil olup, uçurtmalara özeniyor bazen. Bu satırları yazanın da ömrü boyunca uçurtma özlemi çekmiş bir adam olması ne kadar gariptir. Bir kere olsun değmedi o ince ip elime. Çingene gibi alacalı bulacalı olsun istedim renkleri ama olmadı. Özür dilerim bunun için ama ziyadesiyle eziğim.
Fark etmiyor, kimin önünde kalsa top aynı sonuç çıkıyor ortaya; al ve git. Baktın olmadı kapattılar önünü vur bütün gücünle. Havalansın belli bir süre balon misali, irtifa stabilizasyonundan sonra sortilerine başlasın mütemadiyen. Nereye düşeceğini tahmin edene %100lük gol pozisyonu. Marangozluk potansiyelin yoksa senindir artık an. Vur pis burunu, kaleci sağa top soldan ağlarla buluşsun. Ağlarla dediğime bakmayın kale dediğin top yerden gitmediği zaman oldum olası gol olup olmadığı anlaşılamayan, anlaşılamadığı gibi zamane polemiklerine açık iki taştan ibaret. Daha diz üstü etek tabirini bilmeden, bel üstü tabirini öğrendik. Normaldi aslında her şeyin bir sırası vardı, diz üstü etek deneyimleri, kaçamak bakışlar orta sonu ancak bulur. “Bel üssü olum bi’ kere, gol deyil” yani bel üssü tabiri çocuk literatüründe ki yeriyle “aut” anlamına geliyor. İdrak etmek zor gelmemişti o zamanlar ama yediremiyor insan kendine ulan alt tarafı 4 parmak üsten gitti bel hizasının, hem kimin beli kriter, ayı boğan Erhan mı yoksa cüce İbo’nun mu? “Bel üssü” tabirini “Adamına sor, adamına sor” kavramı takip etti ve hemen akabinde gelen “Adamın gol diyo adamın gol diyo”
. “Adamın gol diyo” da ki gol diyen hep bendim. Uzlaşmayı hep sevdim ama benim arkadaşlar hiç sevmedi. Yenilince oldum olası paparayı ben yedim ki müeyyidesi belliydi işlediğim kabahatin! -Kabahat miydi ki oğlum uzlaşmacı olmak?- akabinde oynanan mahalle maçında kaleye geçmekten mütevellitti. Zaten boş kaleye gol kaçıran hep ben olmuştum. Allahın sopası modern dünyaya kurban gitmişti sanırım. Şekil değiştirmişti, çocuklar mutlu olsun diye acayip cezalar veriyordu. Topluluk uğruna bireyi hasıraltı ediyordu. Boynumuz kıldan ince ya kabul ettim…
Hep dışardan baktım olan bitene, sadece gol sevinçlerine müdahil olmak yetiyordu. Az da olsa varıyordu çocuk aklım galibiyet hazzına. Az olsun öz olsun, aza kanaat getirmeyen çoğu bulamaz. Bu ve bunun gibi birçok atasözü sayabilirim. Neden? Farkında olmasa da minimalist bir annem var çünkü. İlkokulu 60 yaşında dışardan bitirmiş tipik bir Osmanlı kadını. Ben ve benim gibi 5–10 adamı sol cebinden çıkarabilecek kudrette. O da hep dışardan izledi olup biteni. Tam zamanında müdahil oldu ve çekildi. Dokundu sihirli parmaklarıyla ve çekildi. Yaş oldu 65 hala devam ediyor peri rolüne. Yani? Yani meşhur olmak istemiyordu hiç. Menajerlik daha uygundu ona. Gölgelemedi hiç, çelme de takmadı, yüceltti hep. Kriz zamanlarının aranılan mülki amiriydi. Sahaya indi sildi gözyaşlarını bebelerin, taytay yürüttü yeri geldi, olmadı itti arkasından yeter dedi artık sıkıldım, emekleme vakti değil yürümen koşman gerekiyor dedi. Biz emekledik, taytay yaptık, yürüdük, koştuk ama o hep perdenin arkasındaydı. Başımızı çevirip baktığımız zaman kırışıklarla dolu bir çift gözden başka görünen yoktu ona dair. Sevmedi şöhreti annem hiç. Sevemedi.
Gol kralı değişiyordu mütemadiyen. Her hafta başka bi’ cevval. “Ya sen?” demeyin hiç. Frontman olamadım ben, istedim, hayaller kurdum, futbola ait olmayan hayaller; Süperman oluyordum her gözlerimi kapatışımda. Kartal mezarlığına komşu apartmanın önünden Bağdat caddesine inen yolu düşlüyordum. Yokuşa meylediyordu yol zaman zaman. Topu kaçıyordu çocukların. Genellikle mahallenin ve bizim apartmanın güzel kızları koşuyordu topu yakalamak için. Tam caddeye varacağı sırada tutuyordu kız topu ama vızır vızırdı trafik. Aniden bir As 900 beliriyordu. Olağan haşmetiyle kıza doğru geliyordu. Tam çarpacakken ben çıkıyordum sahneye; Süpermen. Hop alıyordum kızı kucağıma, kurtarıyordum kamyondan. Kamyon da duruyordu belli bir süre sonra, nasıl oluyorsa artık? Tepede olduğum nadir zamanlar bunlardı; birkaç hayalden oluşan sahne önü esas oğlan mizanseni. Mutluydum gerçi. Kaçışın ta kendisiydi hayattan. Daha bacak kadar çocukken başlamıştım kaçmaya ama iyi hissediyorum kendimi, eğlenceli bir işti yaptığım. Büyüdük develerle yarışır oldu boyumuz ama ben hala stabilim, devam ediyorum inatla. Varsın olmasın umurumda değil.
Artık kader mi denir, ironinin sözlük anlamını doğrulayıcı nitelikte bir oyun mu ya da tamamen tesadüf mü bilmem ama ilginçtir sınıf arkadaşım, sıra arkadaşım, ev sahibinin güzel kızı ilk aşkım Pınar da daha on altısını göremeden böyle veda etti hayata. Garip, sürekli bir sınava tabi tutulmak gibi, sabır denemesi gibi, anlayabilmiş değilim.
20 toza toprağa bulanmış ayağı geniş açıdan takip ettim yıllarca. Bazen günü kurtardık akılda kalabilecek plonjonlarla ama yetersizdiler. Ekmeği yiyen hep golcülerdi. Önce garipsiyor insan ama sonra normalmiş gibi geliyor. Adam yetenekli kardeşim çakıyor golleri. Diziyor tespih misali. 33X3, 99…

0 yorum:

Yorum Gönder

  © Blogger template Brownium by Ourblogtemplates.com 2009

Back to TOP